Dünyanın Yaratılışı (4 Sahne)

Dünyanın yaratılışı Mağara tapınağın önüne yapılmış olan doğu duvarının en üst kısmında yer alır. Yaratılış sahnesi, Trabzon Ayasofya’nın güney narteks dış duvarında olduğu gibi, Tevrat’ın Tekvin Babı’ndan alınmıştır. Tekvin Babı’ndan alınmakla birlikte Trabzon Ayasofya’da yaratılış sahnesinin sadece Adem ve Havva’nın yaratılışı frizlere işlenmiştir. Sahne kuzeyden, bakış acısına göre sağdan başlar. Öykünün devamını gösteren ikinci sahne güneyden, bakış açısına göre soldan başlar. Sanatçı ilk sıradaki birinci sahneye kuzeyden başlamış ve ikinci sırada öyküyü kesintiye uğratmamak için Adem ve Havva’nın yaratılış sahnesini güneyden devam ettirmiş olmalıdır. Bakış açısına göre sağdan sola Birinci sahne: yeryüzü yaratılmaktadır ve boştur. Sahnede; koyu mavi, kırmızımsı, gri ve koyu bordo tonlarından oluşan renkler hakimdir. Dağlar, tepeler ve muhtemelen gri çizilen okyanuslar vardır.

İkinci sahne: büyük oranda birinci ile benzerdir ve burada da aynı renkler hakimdir. Yeryüzünün yaratılışı devam etmektedir fakat hala canlı yaşantısı yoktur.

Üçüncü sahne: Allah Hz. İsa kırmızı renkli bir pelerin üzerine koyu renk kaftan giymektedir. Sakallı olarak resmedilen Hz. İsa’nın ayakları çıplaktır ve başında tanrısallık halesi ile altın renkli bir mandorla içinde yeryüzünün ortasında durmaktadır. Hz. İsa'nın hemen solunda yine mandorla içinde etrafına ışık saçan ölümsüzlük sembolü Tavus kuşu vardır. Tavus kuşunun başında da Hz. İsa'nın başındaki gibi tanrısallık halesinin olması ilginçtir, çünkü ikonografide içinde “Alfa Omega” harfleri olan tanrısallık halesi sadece Hz. İsa'nın başına çizilmektedir.

Dördüncü sahne: duvarın yapısı nedeni ile dik üçken formundadır ve koyu renkler ağırlıktadır. Sahnede en üstte güneş, hemen solunda ay ve yıldızlar vardır. Güneşin gülümseyen insan yüzü ile çizilmiş olması dikkat çekicidir. Gülümseyen güneşin ısıttığı yeryüzünde; fil, deve, boğa, geyik, şaha kalkmış at, tilki gibi farklı hayvanlar neşe içinde yeryüzü bitkilerinin arasında gezinmekte, kuşlar gökyüzünde uçuşmaktadır.
Dünyanın yaratılış sahnelerinde Eski Ahit’in Tekvin Babı temel alınır. Tekvin Babı’nda dünyanın yaratılışı şu şekilde anlatılır; “Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrının Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu...” Daha sonra ışığı, gök kubbeyi ve karaları ve denizleri yarattı. En son olarak da yeryüzünde bitkiler, tohumlar ve evcil, yabanıl hayvanlar yaratıldı. Tüm bu yaratma işi altı gün sürdü ve yedinci gün Tanrı dinlendi”. Bu nedenle haftanın yedinci günü olan Cumartesi günleri Yahudiler tarafından Sept, dinlenme günü olarak kabul edilir ve dindar Yahudiler bu gün hiçbir iş yapmamaya özen gösterirler.
İslam öğretisinin temeli Kur'an-ı Kerim'de de dünyanın yaratılışı Tevrat’a benzer olarak altı gün şeklinde verilir. Benzerlik sadece buradadır, İslam müfessirleri gün kavramının Kur'an-ı Kerim'de devir anlamında kullanıldığını, bilinen dünya gününden çok daha fazla ve muhtemelen daha uzun bir süreyi kapsadığını söylemektedirler. Allah’nın (C.C.) yaratma işini bitirdikten sonra yedinci gün dinlendiği şeklindeki Tevrat menşeli inanış İslam kaynaklarında reddedilir.

Dünyanın yaratılışı Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde anlatılır; “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir”. (Araf, 7:54) “Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir”. (Ahkaf, 46:33) “O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.” (Yunus, 10:5)
Yeryüzünün ve canlıların yaratılışı Rad suresinde şu şekilde anlatılır; “O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.” (Rad, 13:3) Yaratılış ile ilgili Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerde, yaratılışın belli nizam ölçülerine uygun olduğu, yaratıldıktan sonra; canlıların, insanın ve dünyanın başıboş bırakılmadığı, aksine kontrol altında tutulduğu açıkça belirtilir.

Hz. Adem ve Hz. Havva’nın Yaratılışı (6 Sahne)

Adem ve Havva’nın yaratılışı altı sahneden oluşmaktadır ve yaratılış konusundaki tüm öykü bu altı sahneye sığdırılmıştır. Sahne üstten aşağı ikinci sıradadır ve dünyanın yaratılış sahnesinin tersine güneyden, bakış açısına göre soldan başlar.

Birinci sahne; Hz. İsa, dünyanın yaratılışı ile aynı giysileri giymektedir ve kaftanının etekleri uçuşmaktadır, başında tanrısallık halesi ile Adem’e doğru eğilmiş, Adem’i yaratmakta ya da yaratılışına tanıklık etmektedir. Adem çıplak olarak, güler bir yüzle resmedilmiştir.

İkinci sahne; iki öykü aynı anda işlenmiştir, sahnenin sağında Adem çıplak olarak cennette oturmakta ve Allah tarafından yaratılmış olan, önündeki hayvanların; aslan, at, boğa ve kuşların adlarını saymaktadır. Sahnenin sol tarafında ise, bir önceki sahnedeki elbiseler içindeki Hz. İsa tarafından uyumakta olan Adem’in kaburga kemiğinden Havva yaratılmaktadır. Adem’in etrafını çevreleyen duvarlar cennetin sınırlarını simgelemektedir.
Üçüncü sahnenin; alt kuzey kısmı kısmen tahrip olmuş olmakla birlikte, kompozisyon bütünlüğü bozulmamıştır. Sahnenin sağ yanında Adem ve Havva cennette çıplak olarak Hz. İsa'nın önünde durmaktadır. Sol tarafta ise Havva yılanın kendisini kandırması ile yasak meyveden yemektedir. Yılan kıvrılmış bir şekilde yeşil renkte çizilmiştir.

Dördüncü sahne; Anakaya kilise penceresinin üst tarafına denk gelen dördüncü sahne sıvanın düşmesi ile büyük oranda tahrip olmuştur. Sahnede Havva’nın telkini ile yasak meyveden yiyen Adem cennette yalnızdır.
Beşinci sahnede; Adem ve Havva Hz. İsa tarafından yasak meyveden yedikleri için sorgulanmakta, Adem sağ eli ile kendisine yasak meyveden yediren Havva’yı işaret etmektedir. Her ikisi de çıplaktır fakat yasak meyveden yiyince açığa çıkan kısımlarını incir yaprakları ile örtmüşlerdir. Sahnenin sonunda; Hz. İsa ve sağ elinde kılıç tutan bir kerubim meleği Adem ve Havva’yı cennetten kovmaktadır. Cennetten kovulan Adem ve Havva’nın yüzündeki şaşkınlık ve korku ifadesi sahneye mükemmel bir şekilde resmedilmiştir.

Altıncı sahne; duvarın kaya ile birleşme noktasında olduğu için dik üçgen biçimindedir. Sahnenin hemen girişinde, Adem ve Havva cennetten kovulduktan sonra insanların geri dönüp ölümsüzlük ağacından yemesini engellemek için Allah tarafından cennetin doğu kapısına yerleştirilen, her iki elinde kılıç tutmakta olan bir kerubim meleği cennetin kapısını korumaktadır. Sahnenin solunda Adem ve Havva yeryüzündedir. Her ikisi de Allah tarafından kendileri için yapılan hayvan postlarını giyinmiştir, Havva yün eğirirken Adem sabana koştuğu iki öküzle çift sürmektedir.

Yaratılış sahnelerinde Hz. İsa'nın hemen hemen her karede resmedilmiş olması, muhtemelen Hristiyanlık inancındaki, Hz. İsa'nın dünya ve Adem yaratılmadan önce de var olduğu inanışını vurgulamak içindir.
Eski Ahit’in Tekvin Babı’na göre; Rab Allah önce insanı (Adem) topraktan yaratmış ve burnuna yaşam soluğunu üflemişti. Daha sonra Aden’de bir bahçe dikerek onu oraya yerleştirir. Freskteki ilk sahnede insanın (Adem) yaratılışı ve yerleştirildiği bahçedeki bitkiler canlandırılmıştır. Bahçenin ortasından bir ırmak akmakta ve Pişon, Gihon, Dicle ve Fırat adlarında dört kola ayrılmakta idi. İnsana, iyilik ve kötülük ağacı hariç tüm meyvelerden yemesi için müsaade edilmiş, yasak ağaçtan yediği gün öleceği söylenmişti.
Allah bir gün insana uyku vererek onun kaburga kemiğinden kadını (Havva) yarattı. Yaratılan hayvanların en kurnazı yılan bir gün kadına gelerek onu kandırdı ve yasak meyveden yerlerse ölümsüz olacaklarını söyleyerek yasak meyveden yemesini sağladı, kadın meyveden kocasına da yedirir. Freskte üçüncü sahnede yılan Havva’yı kandırırken görülmektedir. Bu zamana kadar cennette çıplak bulunan ve utanma duygusu olmayan Adem ve Havva’nın meyveden yedikten sonra gözleri açılır ve çıplak olduklarını görünce incir yapraklarından elbise dikerek kendilerine önlük yaparlar.

Sahnede üçüncü kısımda görülen incir yaprakları Adem ve Havva’nın utançlarını ve örtünme çabalarını göstermektedir. Adem karısına tüm insanlığın annesi olduğu için Havva adını verir. Yaptıklarına ceza olarak Tanrı tarafından Aden bahçesinden (cennetten) kovulurlar.

Bazı noktalarda ayrılmakla birlikte islam kaynaklarındaki yaratılış anlatımları Tevrat’takiler ile benzerlik gösterir. Kainat yaratıldıktan sonra, Allah (C.C.) yeryüzünden çamur getirterek Adem’i yaratır ve ona ruhundan üfleyerek can verir. Kur’an-ı Kerim’de Âl-i İmrân  suresinde Adem’in topraktan yaratıldığı açıkça belirtilir. Yeryüzü toprağı ile yaratıldığı için Adem Aleyhisselam’a “Adem” adı verilmişti. Adem Aleyhisselam Cuma günü yaratılmış ve cennete konulmuştu. Diğer meleklerin aksine Şeytan Allah’ın (C.C.) Adem’e secde edilmesi emrine karşı gelerek, kendisinin ateşten yaratıldığı için daha üstün olduğunu iddia emişti. Adem Aleyhisselam cennette tek başına gezip dolaştığı sırada Allah (C.C.) tarafından kendisine bir uyku verilir ve sol kaburga kemiğinden Adem’e arkadaş olmak üzere Havva yaratılır. Adem uyanınca yanı başında Havva’yı görünce şaşırır ve ona kim olduğunu sorar.
Bir canlıdan yaratıldığı için Havva Aleyhisselam’a “Havva” denilmişti. Böylece Adem ve Havva Aleyhisselam birbirlerine eş olarak cennette yaşamaya başlarlar. Kendilerine, bir ağacın meyveleri hariç, cennetteki her meyveden, nimetten yemeleri için müsaade edilmiş, şeytan hakkında uyarılmışlardı. Şeytan bir gün Adem Aleyhisselam’a gelerek ona; “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” der. onlara yasak meyveden yemezlerse öleceklerini, fakat yerlerse ölümsüz olacaklarını söyleyerek Adem ve Havva Aleyhisselam’ı kandırır. Yasak meyveden önce Havva Aleyhisselam yer ve daha sonra kendisine bir şey olmadığını söyleyerek Adem Aleyhisselam’ın da yemesini sağlar. Yasak meyveden yiyince her ikisinin edep yerleri açılır ve cennetten çıkartılıp Cuma günü yeryüzüne indirilirler. Adem Aleyhisselam’ın Hindistan’da Nevz/Bevz Dağına Serendip isimli yere, Havva Aleyhisselam’ın Cidde’ye indirildiği rivayet edilir.

Kayın’ın kardeşi Habil’i Öldürmesi

Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaratılış öyküsünün anlatıldığı sahne muhtemelen ikinci sıraya sığmadığı için zikredilen sahnelerin devamı niteliğinde yeryüzündeki ilk cinayet, “Kayın’ın kardeşi Habil’i öldürme sahnesi” bir alt sıraya kaydırılmıştır. Sahne üçüncü sıranın hizasında, kuzey uçta yer almaktadır ve üçgen şeklindedir. Kayın ve Habil’in mücadelesi, Allah'a kurban sunmaları ve Kayın’ın Habil’i öldürmesi net bir şekilde işlenmiştir. Arka plan koyu kırımızıdır, üst tarafta yarım daire şeklindeki koyu yeşil alan göksel egemenliği simgelemektedir. Yarım dairenin hemen altında Kayın ve Habil’in iki sandık içindeki sunuları yer almaktadır. Gökten inen ateş Habil’in sunusunu kabul ederek yakarken, Kayın’ınkini kabul etmemektedir. Her iki yanda Habil’in otlamakta olan koyunları gösterilmiştir. Sahnenin ön bölümünde Kayın sol ayağı ile yere yatırdığı kardeşinin karnına basarken, sağ elindeki sopa ile kardeşinin başına vurmaktadır.

Yeryüzüne indirildikten sonra Hz. Adem ve Hz. Havva Allah’ın emri ile toprağı işlemeye başlarlar, önce Kayın daha sonra da Habil isminde oğulları olur. Kayın çiftçi, Habil ise çobandır. Kayın Allah’a sunacağı sunularda cimri davranınca sunuları reddedilirken, cömert davranan Habilinkiler kabul edilir. Bu duruma çok sinirlenen ve kardeşini kıskanan Kayın birgün tarlada Habil’i öldürür. Sahnede ayakta durmakta olan figür Kayın, yerde yatmakta olan da öldürülmüş olan Habil’dir.

İslam kaynaklarında Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocuklarının doğumu ve adları Tevrat’tan farklılık arzeder. Yine İslam kaynaklarında bir batında bir kız bir erkeğin doğduğu söylenirken, Tevrat’ta bu konuda herhangi bir bilgi yoktur ve Kayın tek başına doğmaktadır. Hz. Adem ve Hz. Havva’nın ilk çocukları ikizdir ve erkeğin adı Kabil, kızınki ise Lubud’dur. İkinci doğan erkek Habil, kız ise İklima’dır. Hristiyanlık inancının yaratılış sahnesinin temeli olan Eski Ahit’te ise, ilk doğan çocuğun adı Kabil değil Kayın olarak geçer. İkinci doğan çocuk Habil’dir fakat kızlar konusunda herhangi bir bilgi yoktur.

Hz. Adem ve Hz. Havva Aleyhisselam’ın bir batında bir kız bir erkek olmak üzere çocukları ikiz olarak doğmaya başlar. Birinci batında Kabil ile kız kardeşi Lubud doğmuştu. İkinci batında Habil ve kız kardeşi İklima doğar. İlahi emre göre ilk batında doğan kızla bir sonraki batındaki erkek, ilk batındaki erkekle bir sonraki batındaki kız evlenebiliyordu. Kabil’in kız kardeşi Lubud Habil’inkinden güzeldi ve Kabil İlahi emre karşı gelerek kendi kız kardeşi ile evlenmek ister. Tartışma uzayınca babaları Hz. Adem Allah’a kurban sunmalarını hangisinin kurbanı kabul edilirse onun haklı olacağını söyler. Çiftçi olan Kabil en kalitesiz ürünlerini, koyunları olan Habil ise sürüsündeki en besili koyunu Nevz dağında kurban olarak sunar. Habil’in kurbanı kabul edilirken Kabil’inki reddedilir. Buna kızan Kabil, birgün Habil dağda koyunlarını otlatıp kendisi uyurken, oraya vararak Habil’in başına vurduğu taş ile kardeşini öldürür. Böylece yeryüzündeki ilk cinayet Kabil tarafından işlenmiş olur.

Hz. İsa’nın Dirilişi Ve Uyuyan Askerler

Sahnede Hz. İsa üstten aşağı daralan üçgen formunda bulutlarla çevrelenmiş bir ışık huzmesi içerisinde göğe doğru yükselmekte, yükselirken etrafına ışık saçmaktadır. Hz. İsa'nın pelerini yükselmenin etkisi ile uçuşmakta, sağ eli ile takdis işareti yapmakta olan Hz. İsa, sol elinde uçunda haç olan ve Bizans sanatında zafer sembolü haçlarla süslü bir bayrağın takılı olduğu uzun bir mızrak tutmaktadır. Hz. İsa'nın sağında, bulut halesi içinde olan melekler göğe yükselme olayına tanıklık etmektedir. Sahnenin solundaki konik, sivri kubbeli yapılar kenti, yürümekte olan iki kadın da muhtemelen kent halkını simgelemektedir.

Hz. İsa'nın her iki ayağında çarmıha gerildiği sırada kalmış olan çivi izleri vardır. Hz. İsa defnedildiği koyu yeşil lahitten göğe doğru yükselmektedir ve lahdin kapağı kenara düşer şekilde resmedilmiştir. Hz. İsa'nın dirilmesinden korkan yüzbaşı, yüzünde dehşet ifadesi ile kaçmaya çalışmakta, diğer üç asker gözleri kapalı olarak uyumaktadır.

Sahne Hz. İsa'nın öldükten sonra dirilmesini anlatmaktadır. Hz. İsa’yı çarmıha gerdikten sonra, Yahudi kahinlerin, Pilatus’a Hz. İsa'nın hayatta iken öldükten sonra dirileceğini bildirdiğini söylemeleri üzerine, defin yerine Pilatus tarafından bir manga asker gönderilir. Öyküye göre Hz. İsa mezara defnedildikten sonra dirilmiş, mezarın kapısında beklemekte olan askerler uykuya dalarken, yüzbaşı dehşetle silahlarını atarak kaçmıştır. Hz. İsa'nın mezarında kaç gün kaldığı hususunda kesin bir görüş yoktur ve İncillerde diriliş sahnesi açık olarak anlatılmaz.
Diriliş sahneleri 12. yüzyıllara kadar dirilişe tanık olan melek ve kadınların resmedilmesi ile canlandırılmaktaydı. 16. yüzyıla gelindiğinde tema giderek gelişmiş ve Hz. İsa da sahneye eklenerek tam bir öykülemeye gidilmiştir.

Şüpheci Thomas

Sahne, diriliş sahnesinden hemen sonra, Mağara tapınağın güneyden kuzeye doğru birinci penceresinin yanında yer alır. Pencere kenarındaki kuzey tarafı kısmen tahrip olmuş olmakla birlikte, konu bütünlüğü oldukça iyi muhafaza edilmiştir. Sahnede Hz. İsa diğer havarilerden biraz daha büyük çizilmiş, ellerinde ve ayaklarındaki çivi izleri ile böğründeki yara net bir şekilde betimlenmiştir. Karşısındakinin Hz. İsa olduğundan şüpheye düşen Thomas Hz. İsa'nın böğründeki yaraya eli ile dokunmaktadır.

Sahnede beş havari ve Thomas Hz. İsa'nın sağında, diğer beş havari solunda resmedilmiştir. Hz. İsa’yı ele veren hain Yehuda’nın yerine henüz seçim yapılmadığı için havari sayısı onbire inmiştir. Hz. İsa'nın ve havarilerin başında altın yaldız bordo renkli hale bulunmaktadır. Hz. İsa açık bordo pelerin giyerken, havarilerin giysilerinin renkleri farklıdır. Arka plandaki konik, sivri kubbeli yapılar ve surlar kenti simgelemektedir.

Boş Mezar (kadınlar mezar başında)

Sahne Mağara tapınağın üst sıra pencerelerinin ortasındadır. İki pencere arasında yer alması nedeniyle güney ve kuzey tarafları kısmen tahrip olmuştur, fakat konu bütünlüğü bozulmamıştır. Sahnede başı tahrip olmuş olan Cebrail Hz. İsa'nın lahdinin başında oturmakta ve boş mezarı işaret ederek kadınlara Hz. İsa'nın dirilerek oradan gittiğini söylemektedir. Lahdin içindeki kefen ve sargı bezleri Hz. İsa'nın dirildiğini sembolize etmektedir. Mecdelli Hz. Meryem, Yakub’un annesi Hz. Meryem ve Salome yüzlerinde hayret ifadeleri ile boş mezara bakmaktadırlar. Kadınlardan bir tanesi elinde Hz. İsa'nın cesedine sürmek üzere getirdikleri baharat kabını tutmaktadır. Sağ tarafta Mecdelli Hz. Meryem havarilerden Petrus’a olanları haber vermektedir. Sahnede arka fonda açık yeşil, sarımtırak, bordo ve koyu kahverengi renkler hakim konumdadır. Cebrail, İncil’deki anlatıma uygun olarak sarımtırak pelerinin altında beyaz bir kaftan giymektedir.

Bu sahne İncillerde Hz. İsa'nın dirilişi olarak işlenir ve dört İncil’de farklılık arzeder. Fresk muhtemelen Markos İncili’ndeki öyküye göre işlenmiştir; Hz. İsa Sept gününden önce çarmıha gerilmiş ve defnedilmişti, Sept günü geçince Mecdelli Hz. Meryem, Yakup’un annesi Hz. Meryem ve Salome gidip Hz. İsa'nın cesedine sürmek için baharat satın alırlar ve sabah erkenden Hz. İsa'nın mezarına giderler. Mezara vardıklarında, mezarın kapısını kapatan kocaman taşın yana yuvarlandığını ve mezarda genç bir adamın (Cebrail) oturduğunu görürler. Cebrail şaşıran kadınlara Hz. İsa'nın dirildiğini ve havarileri ile Celile’de buluşacağını söyler.

Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldüğü islam inancının temeli Kur'an-ı Kerim'de reddedildiği için bu sahnelerle ilgili bilgi İslam kaynaklarında yer almaz.

II. İznik Konsülü | Eylül / Ekim - 787

Kilise hayatının ortaya koyduğu tüm problemleri çözmek ve tartışmak üzere bir araya gelen piskoposlar veya daha yüksek düzeydeki din adamları kuruluna “konsül” adı verilir. Hristiyanlık kilise tarihi içerisinde konsüllerin çok önemli rolü olmuştur. Konsillerde tartışılan konular ya doktrinel mahiyette, veya Hristiyan disiplini ile ilgili olur. Bazı Hristiyan ilahiyatçıları konsülün tarihini MS. 50 yılına kadar, Kudüs’te Havarilerin yaptıkları toplantıya kadar götürürler. Yahudi Hristiyan inanış çizgisi ile Paulci-Hristiyan inanış çizgisinin ayrıldıkları nokta da bu konsülde başlamıştır. İlk genel (Ekümenik) konsül 325’de İznik’de toplanmış, daha sonra I. İstanbul Konsülü 381, Efes Konsülü 431, Kadıköy Konsülü 451, II. İstanbul Konsülü 553, III. İstanbul Konsülü 680 yıllarında toplanmış bunlar içerisinde büyük öneme sahip olan yedinci konsül ise ikinci kez 787 yılında İznik’te toplanmıştır. İkonakırıcılık üzerindeki önemine binaen Sümela Manastırı’nda “Yedinci İznik Konsülü” resmedilmiştir.

325 yılındaki ilk Ekümenik konsülden yaklaşık dört yüzelli yıl sonra, 787 yılında ikinci kez İznik’te yapılan Yedinci Konsül’ün betimlendiği sahne Mağara tapınağın doğu duvarında yer alan en büyük sahnedir. Sahnede Yedinci Ekümenik Konsüle başkanlık eden Patrik Tarasios, piskoposlar ve keşişler görülmektedir. Sahne oldukça güzel işlenmiş ve Konsül’de geçen sert tartışmalar sahneye oldukça başarılı bir şekilde yansıtılmıştır, yakından bakıldığında, ateşli bir tartışmadan canlı kesit gibidir ve halen devam etmekte olan bir tartışmanın ortasındaymışsınız hissini uyandırmaktadır. Ortada taht üzerinde başında taç ile oturan ve altın yaldızlı bordo renk kaftan giyen tasvir, Konsül başkanı Patrik Tarasisos olmalıdır. Patrik ve piskoposların başında hale vardır ve keşişler geleneksel siyah renk giysileri içinde işlenmişlerdir. Sahnenin kalabalık resmedilmesine özen gösterilmiştir. Hemen öndeki sur duvarları İznik kentinin sınırlarını simgelemektedir. Sahnede açık sarımtırak renkler ağırlıktadır ve derinlik çok güzel bir şekilde işlenmiştir. Sahnenin ortasında durmakta olan kürsü fikir beyan etmek isteyenlere açık bir vaziyette beklemektedir. Piskoposların giysileri temsil ettikleri kültür ve coğrafya ile uyumludur. Sahnede yüzden fazla insan tasviri vardır. Zemin döşemeleri koyu kahverengi, arka plan diğer fresklerin aksine koyu mavidir.

Yedinci Ekümenik Konsülün ilk yedi oturumu Eylül/Ekim 787'de İznik’teki Ayasofya kilisesinde yapılmış, Patrik Tarasios’un başkanlık ettiği Konsül’e 350 piskopos ve çok sayıda keşiş katılmıştır. Son oturumda Konsül’e katılan piskoposlar Bizans’taki kiliselere tekrar ikonaların konulması yönünde oy kullanmışlardır. Özellikle ikona kırıcılık üzerinde şiddetli tartışmalar yaşanmış, Hristiyan dünyasındaki ayrılıklar derinleşmiştir.

Yedinci Ekümenik İznik Konsülü, 726-842 yılları arasında tüm Bizans İmparatorluğu topraklarında etkili olan İkonakırıcı İkonaklast dönemin ortalarına rastlayan ve diğer görüş ayrılıkları ile birlikte ikonakırıcılık konusunda sert tartışmaların yaşandığı bir tarihte toplanmıştır ve Bizans’ta ikonaların tekrar kilise ve manastırlara konulması hususunda çetin tartışmalar olmuştur. İznik Konsülü ile “ikona kırıcı dönem” sona ermiştir.

Körün Gözlerinin Açılması

Sahne şapelin sağında Samiriyeli Kadın sahnesinden sonra gelmektedir ve oldukça iyi korunmuştur. Hz. İsa ve havarileri büyük çizilirken, elinde baston olan doğuştan kör daha küçük boyutlarda yeşil giysiler içinde eş zamanlı olarak resmedilmiştir. Birinci durumda arkasında havarileri bulunan Hz. İsa, kör adamın gözlerine parmağı ile dokunmakta, muhtemelen çamur sürmekte, ikinci durumda ise kör adam Hz. İsa'nın öğüdüne uyarak Şiloha Havuzu’na yüzünü yıkamaya gitmektedir. Sol tarafta gri renkte resmedilmiş olan Şiloha Havuzu bulunmaktadır.

Sahnede Hz. İsa'nın arkasında haleleri içinde sekiz havarisi resmedilmiştir. Hz. İsa koyu renkli bir kaftan ve üzerine gri renkte pelerin giymektedir ve tanrısallık halesi, havarilerinkinden biraz daha koyu renkli olarak altın yaldızla başındadır. Sahnenin arkasındaki yapılar kenti simgelemektedir.

Öykü Yuhanna İncili’nde geçer; Hz. İsa havarileri ile birlikte yürürken doğuştan kör bir adama rastlarlar. Havariler Hz. İsa’ya adamın kör doğmasının nedenini sorunca, Hz. İsa adamın bir mucizenin gerçekleşmesi için kör doğduğunu söyler ve sonra yere tükürerek çamur yapar ve çamuru kör adamın gözlerine sürer. Daha sonra adama git Şiloha havuzunda yıkan der, adam yıkandıktan sonra gözleri açılmış olarak geri döner.

Başkalaşım (metamorfosis)

Pentikost sahnesinin kuzeyinde, bakış açısına göre sağında, kuzey uçtaki küçük pencere ile kapının kuzeyindeki pencerenin ortasında yer alır. Sahnede, Tabor dağında beyaz giysiler giyinmiş Hz. İsa, gri renklerle bezeli bir mandorlanın ortasına yerleştirilmiş, iç içe geçmiş sekizgen bir yıldız içinde, etrafına ışık saçarak insan doğasından Allah doğasına geçiş yaparak göğe doğru yükselirken resmedilmiştir. Hz. İsa sağ eli ile takdis işareti yaparken, sol elinde bir kağıt tomarı tutmaktadır, başında koyu sarı hale vardır. Hz. İsa'nın her iki yanında Musa ve İlyas peygamberler resmedilmiştir. Her iki peygamberin de başında yeşil hale vardır ve sol taraftaki Musa peygamber sağ taraftaki İlyas peygamberden daha yaşlı olarak resmedilmiştir. Havarilerden ikisinin başında yeşil hale varken soldakinin başında sarı renkli hale vardır. Hale renklerinin ikonografi’de bir anlam ifade edip etmediği bilinmiyor. Havarilerden iki tanesi, Yakup ve Yuhanna korku ile yere kapanmışken, Petrus ayakta Hz. İsa ile konuşmaktadır. Metamorfosis sahneleri, Tanrının sesinin duyulduğu ikinci sahne olması nedeniyle büyük önem arz eder. Eski Ahit’in pekiştiricisi Hz. Musa ve zamanın sonunun başlangıcı olduğunu inanılan İlyas peygamberler Hz. İsa'yı onaylar şekilde metamorfosis sahnesinde yer alırlar.

Metamorfosis öyküsü sadece sinoptik İncillerde geçer; Öyküye göre; Hz. İsa yanına havarilerinden Petrus, Yakup ve Yuhanna’yı alarak Tabor dağına çıkar. Orada görünümü değişir, yüzü güneş gibi parlar, giysileri ışık gibi bembeyaz olur. Musa ve İlyas peygamberler de bu olaya tanıklık ederler. Allah'ın sesini duyan havariler korku ile yere kapanırlar.

Hz. İlyas Peygamber’in Hayatı

Metamorfosis sahnesinden hemen sonra, mükemmel bir mekan kullanımı ile, sola doğru yatmış “L ” harfi şeklinde işlenmiş olan sahne Hz. İlyas Peygamberin hayatını anlatır. Hz. İlyas Peygamberin yaşam öyküsü Eski Ahit’in I. ve II. Krallar Bölümlerinde geçer ve Hz. İlyas Peygamberin yaşamını konu alan sahneler ikonografi’de sıklıkla kullanılır. Sümela Manastırı’ndaki Hz. İlyas Peygamber sahnesi 17. yüzyılda yapılan en güzel örneklerden bir tanesidir.

Sahne bakış açısına göre soldan başlayarak sağa doğru devam eder ve Hz. İlyas Peygamberin hayatındaki tüm olaylar çevrimli öyküleme içerisinde mükemmel şekilde sahneye sığdırılmıştır. Kısmi tahribatlar olmakla birlikte, kompozisyon bütünlüğü bozulmamıştır. Hz. İlyas, Gilat’ın Tişbe kentindendir, bir gün Allah tarafından görevlendirilerek Samiriye’nin putperest kralı Ahav’a, kendisi söylemedikçe gelecek yıllarda yağmur yağmayacağını bildirir. Bu bildiri üzerine artık yağmur yağmamaktadır.

İlk sahnede; halk, sarayının balkonundan bakmakta olan kral Ahav ve karısı İsabel’e yağmur yağdırması için yalvarmaktadırlar.

İkinci sahnede; Kermel dağında Hz. İlyas ve Ahav’ın 450 putperest kahini halkın önünde Tanrı'larına kurban sunmaktadırlar. Aralarındaki anlaşmaya göre; önce putperest kahinler kendi tanrılarına daha sonra da Hz. İlyas kendi Allah’ına kurban sunacaktır. Hz. İlyas sahnenin sağında başında hale ile resmedilmişken, sol tarafta putperest kahinler peş peşe dizilmişlerdir. Putperest kahinlerin sunuları kendi tanrıları tarafından kabul edilmeyerek yakılmamıştır ve sıra Hz. İlyas’tadır. Ortada Hz. İlyas’ın on iki İsrail kabilesine istinaden on iki taştan yapmış olduğu sunak üzerindeki boğa sunusu Tanrı tarafından kabul edilerek yakılmaktadır. Altı taşı görülebilen sunak beyaz renkte resmedilmiştir. Bu olaydan sonra Hz. İlyas peygamber, sunuları kabul edilmeyen putperest kahinleri halka öldürtür.

Üçüncü sahnede; kahinlerin öldürülmesine kızan Ahav’ın karısından korkarak kenti terk eden Hz. İlyas’ın retem çalısının altına sığınması tasvir edilmiştir. Hz. İlyas, kahverengi tonlarda çizilen retem çalısının yanında uyumaktadır. Sanatçı derin bir uykuya dalan Hz. İlyas’ı uyur vaziyette göstermek için yatar pozisyonda resmetmiştir. Yatmakta olan Hz. İlyas’ın üzerinde bordo renkli tüylü bir kaftan vardır. Uyuyan Hz. İlyas’a melek bir testi su ile pide getirmektedir. Sanatçı mükemmel bir eser ortaya koyarak, Hz. İlyas peygamberi duvar yüzeyine şaşılacak şekilde tüm sahnelerde giyim ve yüz hatlarında hiçbir değişiklik yapmadan resmetmiştir. Sahnenin devamında altta, Allah'ın emri ile Tanrı Dağı Horev’e giden Hz. İlyas orada bir mağarada dinlenmektedir.

Dördüncü sahnede; Hz. İlyas’ın Allah'ın emri ile Elişa ile buluşması resmedilmiştir. Elişa da peygamber olduğu için başında hale vardır. Lacivert bir kaftan giyen Elişa’nın üstünde bordo renk pelerin vardır. Sahne Hz. İlyas peygamberin yaşamının sonuna doğru yaklaşmaktadır. Aramlılarla yapılan savaşlar ve bir dizi olaylar sonrasında Hz. İlyas, Elişa ile birlikte Gigal’den ayrılıp yola çıkar. Şeria nehrine varınca Hz. İlyas peygamber cübbesini sulara vurur ve sular ikiye ayrılır. Sahnenin üst tarafından doğup aşağı doğru akan nehir Şeria nehridir ve Hz. İlyas peygamberin cübbesi ile nehre vurduğu yer kurumuş, nehir ikiye ayrılmıştır. Hz. İlyas ve Elişa nehrin karşısına geçerler.

Beşinci sahnede, Hz. İlyas ve Elişa birlikte yürürlerken ansızın gökten ateşten atlı bir araba gelerek onları birbirinden ayırır, Hz. İlyas kasırga ile göklere kaldırılır.

Altıncı sahnede, Hz. İlyas’ı bir daha göremeyen Elişa Hz. İlyas’ın üzerinden düşen cübbeyi alarak Şeria nehrine vurur ve kuruyan nehirden karşıya geçer. Sahnenin sonunda Elişa eş zamanlı olarak ateş arabası ile bir meleğin önderliğinde göğe yükselen Hz. İlyas’ın arabasından düşen cübbesini almakta, ikinci durumda ise nehre vurmaktadır. Hz. İlyas’ın arabasını çifter kanatlı iki at çekmektedir. Sahnede Hz. İlyas peygamber beş, Elişa ise üç yerde resmedilmiştir. Dikkat edilirse metamorfosis sahnesinde Hz. İsa’ya tanıklık yapan Hz. İlyas peygamber ile, bir alt sahnede yaşamı anlatılan Hz. İlyas peygamber aynı yüz hatlarına ve benzer giyime sahiptir.

Hz. İlyas peygamber anlatımı Eski Ahit’le benzerlik gösterir. İsrail oğullarının Allah (C.C.) yolundan ayrılıp putlara tapmaya başlaması üzerine Hz. İlyas Aleyhisselam peygamber olarak İsrail oğullarına gönderilir. Bu dönemde İsrail oğulları dağınık halde idiler ve başlarında pek çok kral vardır. Hz. İlyas Aleyhisselam hak yolda olan Şam krallarından Balebek’in yanında yaşamaktadır. Kral Balebek, diğer kralların telkini ile hak yolu bırakarak putlara tapmaya başlar ve kendisini uyaran Hz. İlyas Peygamberi öldürtmek ister. Hz. İlyas kaçarak dağlarda ve mağaralarda yedi yıl gizlenir. Kralın onu arattırdığı bir gece İsrail oğullarından bir kadının evinde saklanır. Allah’a dua ederek Kadının hasta olan Elyesa adındaki oğlunun iyileşmesini sağlar. Hz. İlyas Aleyhisselam’ın peygamberliğini tasdik eden Elyesa artık Hz. İlyas Aleyhisselam’dan hiç ayrılmaz.

İsrail oğullarının yaşadıkları yerde üç yıl süren bir kuraklık olur. İsrail oğulları putlarına dua ederler ama yağmur yağmaz, Hz. İlyas Aleyhisselam’ın duası ile yağmur yağar. Fakat İsrail oğulları putlara tapmaktan yine vazgeçmezler. Bu duruma çok üzülen Hz. İlyas Aleyhisselam Allah’tan (C.C.) canını almasını ister. Gelen emir üzerine Elyesa ile birlikte kentin dışına çıkarlar, ateşten bir at gelip Hz. İlyas Aleyhisselam’ın önünde durur ve onu alarak Şam’a götürür. Hz. İlyas Aleyhisselam ayrılmadan önce peygamberlik nişanesi olarak kilimini Elyasa Aleyhisselam’a bırakır.

Kitabe-Güney Kapısı

Mağara tapınağın iki giriş kapısını süsleyen kitabeler hakkında daha önce bilgi verilmişti. Manastır’daki zamanımız kısıtlı ve hava kararmak üzere olduğu için Kavala’dan gelen misafirlerin güney kitabesini okuması maalesef mümkün olmadı. Kaynakların verdiği bilgilere göre; güney kitabesinde Manastır’ın imar tarihçesi ve banisi ile freskleri resmettiren kişilerin adları bulunmaktadır. Güney giriş kapısı üzerindeki bu kitabenin hemen üstünde Hz. Meryem’in Ölümü Koimisis sahnesi yer alır.

Hz. Meryem’in Ölümü ve Göğe Yükselmesi (Koımesis) 2- sahne

Güney giriş kapısının üstündeki sahnedir. Birinci sahne Hz. Meryem’in ölümü, ikinci sahne ise göğe yükselişidir ve iki sahne birbirini tamamlar durumdadır. Sahnenin ortasında Hz. Meryem süslü bir yatakta yatmaktadır ve havariler yatağın etrafına toplanmışlardır. Baş ucunda, elinde buhurdan sallayan havari Petrus, ayak ucundaki ise üzüntüsü her halinden belli olan bordo pelerin giyinen havari Yuhanna’dır. Petrus’un hemen önünde iki melek de buhurdan sallamaktadır. Sahnenin alt tarafında, Hz. Meryem’in yatağının önünde; baş melek Mikail kılıcı ile, cenaze töreni sırasında Hz. Meryem’in yatağına vurarak onu rahatsız etmeye çalışan Yahudi rahibin kollarını kesmektedir. Mikail kılıcı kaldırmış şekilde Yahudi rahibe doğru hamle yapar vaziyette gösterilmiştir. Yahudi rahip ve Mikail figürleri diğer figürlerden daha küçük olarak resmedilmiştir.

Havari Thomas Hz. Meryem’in ölümü esnasında kentte bulunmadığı için Hz. Meryem’in yatağının etrafında on bir havari vardır. Sahnenin solunda kapının eşiğinde durmakta olan iki kadın; kırmızı giysi giyinmiş olan Hz. Meryem’in annesi Anna ve yeşil giyimli olan teyzesi Elizabet’tir. Her iki yandaki havarilerin arkasında haç süslü elbiseleri ile iki piskopos bulunmaktadır. Sahnenin ortasında, yatmakta olan Hz. Meryem’in arkasında Hz. İsa göğe yükseliş sahnesindekine benzer bir mandorla içinde bulunmaktadır ve sol eli ile kucağında annesinin ruhunu tutmaktadır. Sahnenin üst bölümü tahrip olmuştur.

Öykü apokrif metinlerde geçmektedir; Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra annesi oğlunun çok sevdiği havarisi İncil yazarı Yuhanna ile birlikte oturmaya başlar, fakat oğlunun ölümünden sonra, ayrı yaşama acısına dayanamayan Hz. Meryem Allah’tan ruhunu almasını ister. Bir melek Hz. Meryem’e görünerek bir palmiye dalı verir ve üç gün içinde öleceğini söyler. Hz. Meryem palmiyeyi mezarına dikilmek üzere Yuhanna’ya teslim eder ve bütün havarilerin ölümünde hazır bulunmalarını ister. Hz. Meryem’in bu isteği üzerine o esnada kentte bulunmayan Thomas hariç on bir havari ölüm sahnesinde Hz. Meryem’in yanında bulunur. Hz. İsa gelerek annesinin ruhunu alır.

Hz. Meryem’in ölüm sahnesinin hemen üst tarafındaki sahne muhtemelen sonradan açılan pencere nedeni ile büyük oranda tahrip olmuştur. Bu sahnenin görülebilen kısmında havariler ve Thomas Hz. Meryem’in boş lahdine bakmaktadırlar. Bu sahneden sonra Hz. Meryem’in göğe yükselişi resmedilmiştir. Göğe yükselme öyküsü de apokrif metinlerde geçer. Ölümünden sonra oğlu tarafından cennete kabul edilen Hz. Meryem, süslü elbiseler içinde cennet kraliçesi olarak taç giyer ve melekler eşliğinde göğe, oğlunun yanına yükselir.

Sahnenin arka planında koyu yeşil tonlar hakimdir. Haçlarla süslü gri elbisesi üstüne yeşil tonlarla bezeli bir kaftan giyinen Hz. Meryem bir mandorla içindedir. Mandorla alt tarafta altı kanatlı yüksek kademeli iki melek tarafından, yanlarda ise her iki yanda iki tane olmak üzere dört melek tarafından taşınmaktadır. Sahnenin solunda bir melek bu olayı kutsamaktadır. Sahne Anakaya kilise duvarının kaya kütlesi ile birleştiği yerde, iç bükey duvar kaya formuna oldukça güzel bir şekilde işlenmiştir. İslam kaynaklarına göre Hz. Meryem Aleyhisselam Hz. İsa Aleyhisselam’dan altı yıl sonra vefat etmiştir.

No items found.